Her sene imrenerek programına baktığım lakin kimi zaman parasal durumdan kimi zaman da başka mevzulardan hep kaçırdığım İstanbul Caz Festivali dün akşam ki özel programı ile haberlerde uzunca bir yer tuttu. Cazda Alperen akımının genç yeteneği Mustafa Kayatuzu‘nun grubu İdil Biret‘in İstanbul Topkapı Sarayı‘ındaki konserinde süpriz grup olarak Caz sevenlerin karşısındaydı. Dedim ya her zaman programına imrenerek bakmışımdır Caz Festivalinin, ama bu süpriz cidden yıkılmama sebeb oldu. Böyle bir gösteri kaçar mıydı? Nasıl olur da böyle bir gösteri süpriz olarak gizlenir? Bilseydim tüm şartlarımı zorlar bir şekilde orada olurdum.
İşin şakası bir yana, uluslararası bir organizasyonda böyle bir rezilliğin yaşanması hem de caz festivali gibi seçkin bir etkinlikte iyi kötü dünyanın gözü buradayken yaşanması utanç vericiydi. Özellikle Vakit Gazetesi’ni böyle bir organizasyonu hedef gösterdiği için ayrıca kutluyorum. Vakit Gazetesi ne yaptığı aklınıza takılıyorsa;
İl Kültür Müdürü şarapçılara seyirci
Osmanlı ordularının hatim okunarak cepheye uğurlandığı Topkapı Sarayı 1. Avlusu’nda bugün tertiplenecek İdil Biret caz konserinde şarap servisi yapılması ile ilgili rezalete, İstanbul İl Kültür Müdürlüğü seyirci kaldı.
Zihniyet üzerine yazmak istemiyorum çünkü ne yazılırsa yazılsın bir yararı yok ki zaten görünen köy klavuz istemez. Ancak özellikle Mustafa Kayatuzu‘na dikkat çekmek istiyorum. Kendisi İstanbul Alperen Ocakları başkanı ve bir iki ay öncesine kadar televizyonlardaki tartışma programlarında mensubu bulunduğu grubun görüşlerini insani yollarla savunmaya ve anlatmaya çalışırken görüyorduk Mustafa Kayatuzu‘nu. Ancak sonra her ne değiştiyse efendi, fikir adamı maskesini bir yana attı ve hemen ardından adını Taraf Gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı‘yı yumruklaması olayında duyduk. O zaman üzerine çok yazıldı çizildi, eğer böyle bir eylem cezasız kalırsa devami gelir diye. Lakin geldi de; geçen ay Alperen Ocakları Kayseri İl Başkanlığı, DTP milletvekillerine üzerinde “Bir gece ansızın gelebiliriz…” yazılı bir Türkiye haritası gönderdi. Ve ardından bir gece ansızın dün ki eylem.
İlk iki olayın cezalık suçlar olduğu açıkça ortada ancak bir şekilde ikisi de cezasız kaldı. Bugün bazı gazetelerde ve internet sayfalarında dün geceki eylemin demokratik bir hak olduğu savunusa gidilmiş. Haklı olabilirlerdi, eğer bu zavallı grup düşüncelerini duyuruk çekip gitseydi. Ama polis olamasaydı dün gece çok büyük bir olay yaşanabilirdi. Çünkü sadece seslerini duyurmak için orada değillerdi, bir de içeriye girmeyede çalışmışlardı haberlere göre. Eğer girebilseydiler kim bilir yeni bir Madımak… Düşünmek bile istemiyorum!
Eminim, ne yazık ki bu olay da cezasız kalacak. Sonuç olarak bir kesim medya ve topluluk dışında kimsenin onların üzerine gitmeye niyetleri yok. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın düsturu ile nasıl Rasim Ozan Kütahyalı olayında ve “Bir gece ansızın gelebilir…” tehdidinde sessiz kaldılar, bu olayda da çok şey beklememek lazım. Her ne kadar bakanın sert ve kesin sözlerine rağmen ne yazık ki polis ve yargıdan da bir hareket çıkmaz gibi görünüyor. Sonraki olaylar artık ne noktaya varır hep beraber göreceğiz.
Son olarak tekrar altınız çizmek istiyorum, bu gibi kaya kafalılar kadar gerektiği yerde onlara dur demeyenler de en az onlar kadar suçludur. Daha önce de bu tür sessizliklerin nerelere kadar vardığı yakın tarihimizin kırmızı sayfaları bolca örnekleriyle dolu. Umarım Kültür Bakanı’nın sözleri uygulamada bir nefes bulur da benim önyargılarım boşa çıkar. Yoksa daha çok gece ansızın gelişmelere gebe…