Evet, acı dolu günler birbirini kovalıyor. Bir yandan “rahmet” diye andığımız yağmur can ve mal alırken diğer yandan barışın arifesinde tekrar sıkılan kurşunlar ve bu kan denizinde yiten taze canlar. Kısacası doğumuz da batımız da kanıyor. Bu kadar çok can kaybı başka yerde yaşansa birbirini izleyen günlerde muhakkak ülke çapında yas ilan edilirdi. Lakin biz alışkınız ne yazık ki günde 30 kurban vermeye selde, trafikte, hastanede, tersanede…
Yağmurun beraberinde sel getireceği günler öncesinden duyruldu, gazete ve televizyonlarda çok üzerinde durulmasa da bahsedildi. Peki ne oldu? 30 küsür insanımızı sel sularına kurban verdik. Yılların biriken sorunlarına 30 can daha. Seçim vaadleri ve oy uğruna dere yataklarına imar verilmesinden tutun da parasal gerekçeler, rant kavgalarından dolayı islah edilmeyen derelere, ordan selin geleceği belliyken alınmayan önlemlere kadar birbirini tamamlayan hem uzun dönemli hem de kısa dönemli ihmaller. Aslında ihmal demek yanlış, bunların hepsi suç. Hem de büyük suç. Onlarca insan ölüyor ve ne bir istifa var ne de bir suçlu. Hatta bir de televizyonlara çıkıp halkı suçluyorlar. Elbet suçları vardır da oraya ev yapılmasına kimler göz yumdu, kimler o dereleri umursamadı acaba? Hadi bunları geçtim, böyle bir felaketin geleceği belliyken neden tahliye edilmedi o yerler?
Boş sorular asında bunlar, biliyorum. Hepsini cevabı da suçluları da belli, ama unutlur. Dedim ya Okumaya devam edin